5 Temmuz 1770 Çeşme Deniz Savaşı
1995, 1996 ve 1997 yıllarında Yevstafiy kalıntıları üzerinde yapılan ve halen devam eden sualtı kurtarma kazısının düşündürdükleri.
1770 yazı Sakız ve Çeşme’deki Türkler için olduğu kadar Rum teba için de bir telaş mevsimi oluşmuştu. Pek çok Rus askerinin kalabalık filolarla Ege kıyılarına ve adalarına çıktıkları söylentisi Rus taraftarı provokatörlerin de abartısıyla giderek halk arasında endişe ve huzursuzluk yaratmaktaydı. Osmanlı ahalisi Rus tehdidinin olsa olsa Karadeniz yönünden gelebileceğini bunu da Azak kaleleri, sonra İstanbul ve Çanakkale boğazında engelleyebileceğini düşündüğü için Rusların birdenbire ortaya çıkmalarına inanmakta zorluk çekmişti. Ancak giderek daha sıklaşan haberler Mora yarımadasında savaşların sürdüğünden bahsetmekteydi. Peki ama Ruslar Karadeniz’den ve Boğazlardan görünmeden nasıl Ege’ye gelmişlerdi? Buna imkan yoktu…
Rumlar Egeliydiler. Buna şüphe yoktu ve bu olay sadece Müslüman ve hrıstiyan Osmanlı tebasının değil Babıali’nin de şaşkınlığına yol açmıştı. O ara Osmanlılarla araları iyi olan Fransa’nın 1769 yılı başlarında, İstanbul’daki elçileri aracılığıyla, Rusya’nın başkenti St. Petensburg’da, Ege’ye gönderilmek üzere iki filonun hazırlanmakta olduğunu Babıali’ye ilettikleri zaman, vüzera’dan aldıkları karşılık “Canım, Petrograd’dan buraya denizden gelinebilirmi ki? ” olmuştu.
Ne var ki 1770 baharında Girit valisi Rus filosunun Mora’ya asker çıkarmakta olduğunu İstanbul’a alelacele bildirdiği zaman nereden alındığı sorulmuştu.
Elçinin cevabı herhalde istihbarat kaynaklarını belli etmemek için olacak şundan ibaret olmuştu: “Kralımızın çok iyi bir müneccimi var.”
Çeşme’nin çok eski zamanlardan beri var olan önemi, kürekle hareket edebilen kadırga ve çektirmelerin yerlerini sadece yelkenle seyredebilen büyük kalyonlara terk etmelerinden sonra daha da artmıştı. Büyük yelken yüzeylerine sahip ve kabasorta donanımlı denilen bu gemiler için devamlı aynı yönden esen Atlantik rüzgarları gibi bir “Ticaret rüzgarı-Trade winds” gerekliydi ve Çeşme’de böyle devamlı istikrarlı ve kuvvetli bir rüzgar vardı. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun güç kaybetmeye başlamasının daha sonra özellikle Venedik donanmasının iki de bir Çanakkale Boğazını kapamaları ve Osmanlı donanmasını dışarı bırakmamalarına karşı Çeşme Limanı ayrı bir stratejik güvence oluşturmuştu. İmparatorluğun çeşitli yerlerinden gemi ve askerler Çeşme’den istenilen yerler kolaylıkla seyredilebiliyor. Çeşme’de tutulan birkaç kalyon Boğaz ağzından Venedikleri kovalamakta etkili oluyordu. Gene tahıl ve diğer zirai ürünlerin Avrupa ülkelerine gönderilmesi de Çeşme limanı aracılığıyla ucuz ve emin şekilde mümkün oluyordu.
Petro’nun ölümünden önce önerdiği, Boğazlardan geçip sıcak denizlere açılma ve Osmanlı İmparatorluğunun ortodoks teb’asını ayaklandırarak İmparatorluğu zayıflatma stratejisi, 11.Katerina’nın gözdesi Grigory Orlov tarafından canlandırılmaya çalışılmış, Mora’ya gönderilen Papadopoulos isimli Rum asıllı bir topçu subayının Rum cemaatın ileri gelenlerine bir takım olmayacak parlak vaatlerde bulunmasıyla Maniot adı verilen dağlı ahali ayaklandırılmaya teşvik edilmişti. Rumlar başta isteksiz oldukları halde sonradan aralarından Benaki efendi adı verilen ve Osmanlı yönetimince de itibar gören bir yaşlı Rum’a Mora krallığı vaad edilince ayaklanma başlamış, ancak Rumeli’ndeki Osmanlı kara ordusu yetişip ayaklanmayı bastırmış, ve Rus donanması Koron limanından pek çok Rum ve karaya çıkardığı askerlerini de alarak denize açılmak zorunda kalmıştı.
Donanmanın ve adalar denizi harekatı verilen operasyonun başındaki Kont Orlov’un bundan sonraki hedefi Çanakkale Boğazını zorlayıp Marmara’ya çıkmak oradan da İstanbul’a saldırmak olmuştu. Ancak bu arada Ege’ye çıkmış olan Osmanlı donanmasını ortadan kaldırmak gerekliydi. Donanma, boğazlardan geçmeye en büyük engeldi. Kaptanı Derya Hüsameddin Paşa tarihte Rus donanmasına karşı etkin şekilde hücum etmemekle tenkit edilir. Þu var ki Haliç’te yatmakta olan donanmanın birkaç gün de yarım yamalak sefere hazırlanmasından sonra başına getirildiğinde kendisini tebrik etmek isteyen bir tanıdığına verdiği cevabın acılığından donanmanın savaşa hazır olmadığını bildiği anlaşılıyor.
O tarihte Hüsamettin Paşanın emrinde olan Cezayirli Hasan beyin (sonradan Paşa unvanını almış ve Kaptan-ı Derya olmuştur.) atak bir yaklaşımla Rus filosuna saldırmak istemesinin, kumandanı tarafından engellendiğini tarihçiler anlatıyor.
Osmanlı donanmasının 5 Temmuz günü bugün Damlasuyu adı verilen mevkide yarların altında kıyıya birkaç gomina mesafede iki sıra olarak demirlendiğinde bütün tarihçiler hemfikir… Kıyıda yüksek yarların üzerinde de Osmanlı karargahı kurulmuş… 5 Temmuz günü Hüsamettin paşanın kıyıya yerleştirilen top tabyalarını teftiş amacıyla filoda bulunmadığı biliniyor. Demirli Osmanlı filosunu öncü gemisi Cezayirli Hasan bey komutasındaki Burc-u Zafer. Olaydan dokuz ay önce çok iyi cins ağaçlardan yapılmış, iyi donatılmış ve bazı kaynaklara göre 90 bronz topla silahlandırılmış savaş sınıfı
bir kalyon ve Osmanlı filosunun diğer gemilerine nispetle daha iyi ve tecrübeli personele sahip…
Rus filosunda bu sefer için bulunan İngiliz Amirali Elphinston ile seferin başlangıcından beri geçinemeyen, Amiral Spridov bu kez İngiliz Amiralinin öncülük yapmasını istiyor, bunu kabul etmeyen Elphinston’a kızan Spridov filonun önünde bulunan Evropa adlı kalyonun arkasından Burc-u Zafere saldırıyor ve ateşini çok yaklaşıncaya kadar tutuyor. Amacı çok yakından yapacağı bir savlo ile Türk gemisinin işini bir defada bitirmek. Ancak Demir haladı üzerine pürmeçe tutmak suretiyle borda toplarını Rus Amiral gemisi Yevstafiy’e çevirip beklemekte olan Cezayirli Hasan Paşa, Spridov’dan önce ateş kumandasını veriyor ve Yevstafiy’in armasının büyük kısmı Osmanlı ateşiyle tahrip oluyor, manevradan aciz duruma düşen Yevstafiy sürüklenerek Osmanlı gemisinin üzerine düşüyor. Türk ve Rus, asker ve gemicileri şiddetli bir çarpışmaya başlıyorlar, bir süre sonra bir rivayete göre Rus gemisinin tutuşan direği, bir başkasına göre Burc-u Zafer’in direği Yevstafiy’in cephaneliğinin üzerine düşüyor ve Yevstafiy infilak ederek 800 kişiyle beraber batıyor.
Buraya kadar olanlar bütün tarihçiler tarafından müştereken kabul ediliyor. Ancak bahse konu Adalar denizi harekatının karanlık ve pek iyi bilinmeyen yönleri de var
Katerina bu gösterişli ama aynı derece de pahalı operasyonu finanse edebilmek için daha önce de baş vurulmuş bir taklit para operasyonundan faydalanıyor. Hollanda dükaları şeklinde St.Petersburg da bastırılan 500 bin altın, gene bu harekat için İtalya’da Markiz ünvanı verilen bir Yanyalı musevi tefeci kanalıyla Akdeniz’e gönderilen filoyla iletiyor ve dükalar Kont Orlov’un da bilgisiyle Amiral gemisine yükleniyor. Bu dükaların St.Petersburg’daki Hermitaj müzesindeki kalıplarının fotoğraflarını biraz sonra diapozitifler arasında göreceksiniz.
St.Petersburg’da Bahriye arşivlerinde araştırma yaparken ilginç bir şey buldum. Yevstafiy gemisinin kaptanı Von Kruz, Amiral Spridov’un emriyle gemini batırılması için delinmesini emretmiş. Ancak bu talimatın yeteri kadar süratle yerine getirilmediği anlaşılıyor. Bu emrin Yevstafiy’in Osmanlıların eline geçmesi için verilmiş olması olası… Rus Amiral gemisi boyutlarında bir kalyonun cephaneliğinin geminin en altında ve su kesiminin aşağısında bulunması gerektiği gerçeği karşısında yanan bir direğin iki üç meşe güverteyi delip de cephaneliğe ulaşmasının ne mümkün olabileceği tartışmaya açıktır. Diğer yandan o devirde çatışmaya girecek gemilerde “powder trail” denilen ve gemi düşman eline geçerse havaya uçurulabilmesi için güverteden cephaneliğe uzanan bir barut yolu hazırlanmasının da standart uygulama olduğunu unutmamak gerekir.
Netice itibariyle Yevstafiy tüm gemicileri ve askerleri ve ayrıca Mora’ dan gemiye binen bir bölük süvari askeriyle birlikte havaya uçtu. Amiral Sprıdov ise on altı subay ve astsubay birlikte infilaktan birkaç dakika önce gemiden ayrılmış bulunuyordu.
Yevstafiy’in üzerine düşmüş olduğu Burc-u Zafer’in demir haladına kaloma vererek Rus gemisinin çatmasını hafiflettiğini olayın şahitleri anlatıyorlar. Ancak bu yetmemiş olmalı ki Osmanlı filosunu öncü gemisi demir yerinden koparak sürüklenmiş ve 600 -700 metre güneyde bir buruna oturarak kısmen yanmış ve batmış bugün battığı yerde hala sert ağaçtan yapılmış kalıntıları durmakta… Olayın şahidi bir İngiliz subayı Yevstafiy’in infilakından hemen sonra arması yanmakta olan Burc-u Zafer’in önlerinden geçerek gittiğini, güvertesinde de 20-30 kişinin bulunduğunu anlatıyor… Burc-u Zafer’in üzerinde 30 kişi kalmışsa personelin (leventler gemiciler v.s.) Rus gemisindeki çatışmayı takip eden patlama sırasında orada olmaları gerekiyor, zira Burc-u Zafer’in mürettebat sayısı beşyüz altıyüz kişiden az değil…
Bu arada Rus kaynakları infilakla ölen Rus gemici ve askerlerini 650-800 arasında gösteriyorlar.
Yevstafiy’in batması ve Burc-u Zafer’in tutuşup karaya oturmasını takip eden dakikalarda Osmanlı donanmasının paniğe kapılıp Çeşme limanın içine kaçtığını ve üst üste bir şekilde demirlediklerini biliyoruz. 6 Temmuz günü Amiral gemisini ve filo paralarını kaybeden Amiral Spridov iyice şaşkındır amma İngiliz Amirali Elphinston inisiyatifi eline alarak Kont Alexi Orlov’la birlikte Çeşme’nin içine kaçan Osmanlı donanmasının yok edilmesi için bir plan tasarlarlar. 6 Temmuzu 7 Temmuz a bağlayan gece üç ateş kayığını esmekte olan kuzey rüzgarından faydalanarak limana doğru yolladılar. Kayıklardan birine bir Rus teğmen diğer ikisine İngiliz subayları kumanda etmektedirler. Bu üç kayıktan bir tanesi hedefine erişip deniz suyuna karşı yağlanıp ziftlenmiş bir kalyonu tutuşturunca üst üste durumdaki gemilerinde tutuşmaları gecikmedi. Birbiri akasına tutuşan cephaneliklerin infilakları ortalığı cehenneme çevirdi.
İki yüzyıl önce İngiliz donanmasıyla İspanyol donanması arasında geçen bir savaşta İspanyol gemilerini yakmada sınırlı bir başarıda kullanılan bu metod, tarihçi Hammer’in anlattığı gibi “Çeşme savaşı Salamis deniz savaşında Yunanlıların Pers donanmasını yaktıkları yerde, Romalı Emilius Regilius’un Antiokos donanmasını bozguna uğrattığı Mynesus’un (bugünkü Çiftkale) yakınındadır.
1993 yılında televizyon için yurdumuz kıyılarında bir batık gemiler dökümanteri çekmek için Çeşme’ye geldiğimizde kıyı boyunca bir araştırma yapmamız batığı bulmamız için yeterli oldu. Deniz dibi kimi yatık kimi dik duran toplarla doluydu. Burada bir savaş gemisi batığı olduğu hiç kazı yapmadan da açık seçik görülüyordu.
Bu buluşu vakit geçirmeden Çeşme kaymakamlığı, Çeşme Müzesi ve Kültür Bakanlığına bildirdim.
1995 yılında Bodrum Müzesi Başkanlığında başlayan kazı, 1996 yılında Çeşme Müzesi Bakanlığında devam etti. Bu yıl da gene Çeşme Müzesi Başkanlığında ve Su Altı Arkeologu Yaşar Yıldız’ın katılımıyla çalışmalar sürdürülmektedir. Kazı sadece tarafımdan finanse edilmektedir. Herhangi bir kişi ya da kuruluş mali yönden veya insan gücü olarak katkıda bulunmamıştır. Bence en önemli yönü Yurdumuzda ilk kez Türk finansmanı, emeği araştırması ile yapılmakta olan ilk su altı kazısı olmasıdır. Bu arada bulunan her türlü varlığın yasalarımız gereğince Çeşme Müzesine teslim edildiği de belirtilmek isterim.
Þimdi sizlere sunacağım diapozitivler tarafımdan çekilmiş olup batıkta 1995 yılında Bodrum Müze Müdürlüğü başkanlığında yapılan ilk sezon çalışmaları ile batığın bulunması sırasındaki çekimlerle 1996 yılında Çeşme Müze Müdürlüğü Başkanlığında yapılmış olan çalışmalara ve Rusya’da, Amerika ve İngiltere’de yaptığım arşiv araştırmalarına ve St.Petersburg’da Hermitage ve şimdi Çeşme Müzesi haline getirilmiş olan Katerina’nın yazlık sarayında yaptığım çekimlerden ibarettir. Bu sezon çalışmalarımız çok kötü giden hava şartlarınarağmen devam etmektedir. Çalışma mahallinin devamlı esen kuzey rüzgarlarına açık olması çalışmalarımızı ciddi şekilde engellemektedir. Geçen iki sezon da altı ay ekipman ve dalıcılarla hazır beklememize rağmen ortalama dalış gününün her sezon da atmış gün civarında olması sanırım kazının güçlüğü ve pahalıya mal olması hakkında bir fikir vermeğe yeterlidir.
Bu kazının gerçekleşmesinde yardımı dokunan bütün kişilere, bu arada St. Petersburg daki Askeri Müze, Hermitage Müzesi, Çeşme müzesi yetkililerine de değerli yardımları için teşekkür etmeyi borç bilirim.
Emre OMUR
15 Eylül 1997
Çeşme
Kaynakça
An authentic Narrative of Russian Expedition Against the
Turk by Sea and Land (Yazarı belli değil)
Kont Aleksi Orlov`un Limni mektubu, Rus arşivleri.
Il Katerina`nin Kont Orlav`a mektubu, Rus Bahriye arşivi
Amiral Spiridov`un Katerina`ya mektupları, Russian Hist. Society Collct.
Amiral Spridov`un Kont Panin`e mektubu. Rus Bahriye arşivi.
1768-1774 Türk Rus harbinde Akdeniz harekatı ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa,
Fevzi Kurtoğlu, Genelkurmay Bşk. IX Deniz Þubesi Yayını 1942
Gazavatı Hasan Paşa
Vasıf tarihi
Hammer tarihi
Çeşme Savaşı, Tarle 1940
Rus filonun üç harekatı, Tarle 1956
Lamartine tarihi
Baron de Tott hatıraları
Naval Wars in the Levent 1559-1853, R.C. Anderson
Materials for the History of the Russian Fleet- Rus arşivleri
War time operations of the Russian Fleet in the Archipelago,
Rus arşivleri
The Russians at Sea, R. Woodward
History of the Ottoman Turks, Prof. Creasy, Londra 1877